K.E.A.L EDEBİYAT
Uyanık bir tek adam, uyuyan binlerce kişiden daha güçlüdür. S. Carnot

Anılar

Anı

Anı, kişisel yaşantının bütünü ya da belli bölümlerini ya da gözlemleri dile getirmek amacıyla yazılmış edebi metinler ya da kayıtlardır. Otobiyografi ile karıştırılabilen anı, ondan dışsal olaylara verdiği önem ile ayrılır. Anıda kişisel yaşam izlenimlerinin yanı sıra bu izlenimlerin dış boyutları da geniş olarak yer alır. Otobiyografide yazar öncelikle kendilerini konu edinirken anı yazarları çoğunlukla çeşitli tarihsel olaylarda rol oynamış ya da bu olayların yakın gözlemcisi olmuş kişilerdir. Bu kişilerin yaşadığı şeyleri bir defter ya da bir kağıda aktarmasıdır.

BİR BİDON ELEKTRİK


Şimdi yazları kaldığımız Erdeğin 3 km dışındaki bahçedeki evimizde çocukluğum ve gençliğim geçti ve o evden gelin çıktım. Bu ev iki oda bir mutfak ve küçük bir antreden ibaretti. Odanın birinde yumurtaları koyuyorduk. Yumurta tavukçuluğu yapıyorduk ama yumurtaları koyacak odadan başka bir yerimiz yoktu. Bizde abimle birlikte mutfaktaki divanda ayak uçlu baş uçlu yatardık. Abimle yattığımız divanda bisiklet çevirmecelik oynardık. Uyurken abimiz ayakları nerdeyse ağzıma girerdi ama çok mutluyduk.

O zamanlar evde elektrik yoktu, geceleri gaz lambasının loş ışığında otururduk. Babam gaz yağını haftalık bidonla alırdı. Erdeğe giderken size ne getireyim diye sorduğunda, ben bir bidon elektrik getir derdim. Elektriğide gazyağı gibi bidonla satıldığını zannederdim. Babam akşam olup eve elinde bidonla gelince elektrik getirdi diye sevinirdim. Annem gazyağı ile gaz lambalarını doldururken, babam, elektrikçiler ölmüş bende gazyağı aldım derdi. Bense çocuk saflığımla inanırdım, elektrikçiler ölmese babam elektrik getirirdi der teselli bulurdum. 

Babam Erdeğe giderken size gelirken ne getireyim sorusunun ikinci cevabım ise ‘’Baba şeker getir’’ di. Babam bazen çok seyrekte olsa şeker getirird iama genelde eli boş gelirdi. ‘’Şeker getirdin mi baba’’ diye sorduğumda cevap aynıydı ‘’Şekerciler ölmüş’’. Ne istesem Erdekte onu satanlar ölüyordu bu çok kötüydü. Bu gidişle Erdek de herkes ölecekti. Bende babam Erdeğe gittiğinde her zaman bir şeyler istemeye korkuyordum.

Sonraları babamda oyuncak bebek veya bisiklet istediğimde babamın cevabı bu kez değişmişti. 
-Baba bana bebek alırmısın
-Kırmızı kar yağsın söz alcam.
-Baba bana bisiklet alırmısın
-Kırmızı kar yağsın söz sana kırmızı bisiklet alcam

Bu kez de kırmızı karın yağmasını beklemeye başladım. Kış geldi ve kar yağdı ama kar kırmızı değil beyaz yağıyordu. ‘’Baba kar beyaz yağıyor, neden kırmızı yağmıyor’’diye ağlardım. Babamsa’’Bekle kırmızı karda yağar’’ derdi. Zavallı saf çocuk ben yaz gelene kadar kırmızı karın yağmasını beklerdim. Büğüyüp aklım ermeye başlayınca kırmızı karın olmadığını ve hiçbir zaman yağmayacağını öğrendim. Babam bana yalan söylemiş ve beni kandırmıştı. Küçükken annemle Erdeğe pazara gittiğimde, pazarda şeker satıldığını ve şekercilerinde ölmediğini de öğrendim. Bu da benim için çok acı gelmişti. Demek babam beni hep kandırıyor, yalan söylüyordu. 

Birkaç yıl sonra bahçemizin bullunduğu Gedeve Mevkinin yoluna direkler dikildi. Sonra bu direklerden teller geçirildi. Eve kablolar geçirildi, ambullar takıldı. Babam akşama bu tellerden elektirk gelecek ve artık gazlambasının ışığında oturmayacağız dedi. Ajansta haberler başlamıştı spiker Kıbrıs Haraketının başladığını söylüyordu. Bu gece karartma var herkes elektriklerini kapatmalarını veya ampullerini gazete kağıdı ile sarmalarını söylüyordu. Babam bu haberi dinledi ve ‘’Ben bu gün ışığa kavuşmuşum tepeme uçak düşeceğini bilsem o lambayı kapatmayacağım’’ dedi. O gece herkes karartma yaparken biz 75 vattlık ampulun ışığında ışıl ışıl oturduk. O gece elektriğin gaz yağı gibi bidonla satılmadığını öğrendim.

Aradan yıllar geçti ben büyüdüm okula başladım. Okul Erdekteydi ve babamın o ölmüş bu ölmüş gibi yalanlarına kanmıyordum. Erdekte bakkalcılar ölmemiş hepsi sağ idi. İpek böceği bakmaya başladık. İpek böcekleri büğüyüp koza örünce onları satmak için babam Bursaya götürürdü. Kozanın pazarı Bursa Ulu Caminin yanındaki Koza Handı. Babam kozaları satıp eve gelirken leblebi şekeri getirirdi. O gün bu gündür ne zaman leblebi şekeri görsem babam ve kozalar aklıma gelir ve leblebi şekerini çok severim.

Baktım kırmızı karın yağacağı ve babamın bana bisiklet alacağı yok. Bende okula başlayınca caminin yokuşunun başındaki bisikletçiden bisiklet kiralamaya başladım. Simit param bisikletin kirasına gidiyordu. Olsun simitten çok daha güzeldi. Rüzgar yüzüme değsin diye pedallara yokuş aşağıya asılıpta çok caminin duvarına tosladım. Ellerim dizlerim kanaya kanaya tekrar bisiklete binerdim.


Babam, ben evlenmeden önce her sene sizi İzmir Fuarına götüreceğim derdi. O zamanlar İzmir Fuarı şimdiki gibi değildi. İbrahim Tatlıses, Emel Sayın, Muazzwz Abacı, Recep Kaymak, Erol Evgin, Erol Büyükburç, Hümeyra, Seyyal Taner hepsi fuara giderdi. Lunapark kocaman kurulurdu. Fuarı televizyondan izler içimiz giderdi. Babamda söz seneye sizi fuara götürcem derdi. Ne yazıkki ben evlenene kadar ve sonrası hiç İzmir’e götüremedi. Onun için İzmir bana yalancı şehir gelmiştir.Evlendikten sonra Karaburun Mordoğanda ki yazlığımıza birkaç kez gittim ama İzmiri hiç gezmedim. Babamsız İzmir’i gezmek istemiyordum. Onun için İzmi’i hiç sevemem İzmirlileri de hiç sevmem ve sevemedim.

Bazen babam arabayla okula bırakırdı beni, araba da arabaydı hani. Üstü açık porche bir begir gücünde üstü açık spor araba yani at arabasıyla beni okula bırakırdı. Yine bir sabah porchemizle okula gidecektik. Babam sinirli ve aceleci bir adamdır. İstediği şey hemen olacak beklemeye tahammülü yoktur. Yaşı 75 oldu yinede değişmedi. Neyse babam atı arabaya koşmuş bana çabuk diye bağırıyor bense babamın karşısında korkudan yaprak gibi titriyorum zaten, öfkelenince sanki fırtıya tutulmuş yaprak misali düştüm düşüceğim. Aceleyle çantamı aldım arabaya bindim ve atın nal sesleri eşliğinde Erdeğin yolunu tuttuk. 

Bir km gitmişti ki birde ne göreyim telaşe ve korkudan ayakkabılarımı giymeyi unutmuşum. Ayağımda babamın ayaklarını yıkarken giydiği takunyalar vardı. Babam Demirelciydi ama Erbakan nalınlarından giyerdi. Ayağımdaki koca takunyalara baktım, babama desem neden ayakkabılarını giymedin diye bana kızacak. Sanki ayakkabı giymeye vaktim varmış gibi. Söylemesem okula o kadar çocuğun içine takunyalarla gideceğim tam rezillik. Korksam da babama ‘’Baba takunyalar’’ değip ayaklarımı gösterdim. Küçücük ayaklarda koca takunyalar çok komik gözüküyordu. Babam bir ayaklarıma takunyalara baktı bir de benim yüzüme ‘’Git nalınlarla’’ dedi. ‘’Baba ne olur dönelim ayakkabıları giyeyim’’ desem de babam eve dönmedi. Çaresiz nalınlarla okula gittim. Allah Rahmet eğlesin öğretmenin okulun kapısında beni ayağımda nalınlarla görünce üzüldü. Kimse görmeden öğretmenler odasına götürdü ve beklememi söyledi. On dakika sonra elinde kızının ayakkabılarıyla geri geldi. Evine gidip kızının ayakkabılarını alıp gelmişti, ayakkabılar ayağıma biraz büyük gelmişti ama olsun takunyalardan çok çok iyidi.

Bu günlerde aklımda sadece babam var. Babam hasta bir ay önce aourt damarına stent takıldı ama bir türlü iyileşemedi. Allahtan şifa diliyorum ve hep dualarımda. İnşallah iyileşir ve eskisi gibi sağlığına kavuşur. Her nekadar korksamda ben eski babamı istiyorum. Babamı çok seviyorum, onda da dedim. ‘’Babacığım seni çok seviyorum’’. Bir an önce iyileş




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol